22 Mayıs 2011 Pazar

HARFLER SİLİNMEDEN

/Rabbim, toprağın altında kaybolmuş tohumların yeşillenip güneşe merhaba demesi gibi içimizdeki iyilikleri açığa çıkar/

Mazlum nerede olursa olsun mazlumdur, 
Filistinde, türkiyede, japonyada, amerikada,

Mustazaf mustazaftır, inancı ne olursa olsun, 
Müslüman, hırıstiyan, yahudi, budist ya da inanmasın,

Hayırlı iş yapılan her gün hayırlıdır, 
Kavuştuğumuz her gün ise bizatihi hayırlıdır, 
Cuma, Cumartesi, Pazar,

Allah hepimizin yaratıcısı, 
Rahmeti hepimiz için, 
Dualarımız herkes için dikilen her bir ağaç gibi,

Onlar her yerde, 
Hemen yanımızda, biraz uzağımızda, 
Amerikada, afrikada, her bir kıtada, 
Hindistanda, avustralyada, japonyada, 
Dünyanın her yerinde,
Ve ülkemde,

Rengarenk çiçekleri ile dal dal yaprak yaprak yanıbaşımızdalar, 
Açmışlar dallarını kucaklamak kavuşmak için, 
Ya da en yukarılara taşımak için,
.............

/Rabbim, zihinlerimizdeki bulanıklıkları gider üzerimizdeki karanlık bulutları dağıt herkes güneşe merhaba diyebilsin/

Hiç bitmesin isteriz kimi günlerin, 
Fakat biter, 
Devam eden bitmeyen güzellikler de vardır,
Mesela sevgi gibi, dostluk gibi, kardeşlik gibi, arkadaşlık gibi,

Hepimiz gideriz bir yerlere, 
Ya da gitmek isteriz kendimizce çizdiğimiz bir yolda, 
Yahut varmak isteriz belirlediğimiz hedeflere,

Öne çıkmak isteriz,
Bir yarış gibi kazanmak isteriz,
Rakip görürüz çok kere birbirimizi,
Mağlup etmek isteriz,

Kimi zaman arzu ve isteklerimiz ihtirasa dönüşür,
Düşünemeyiz hiç bir şeyi,
İstediğimize sahip olabilmek için mübah görürüz her şeyi,
Yok ederiz birbirimizi,
Yaşamak isteriz yok ederek her şeyi,

Felaketler, Felaketler, Felaketler, 
Gittikce artan felaketler,

Korkarız kendimizden, 
Korkarız en yakınlarımızdan, 
Korkarız herkesten,

Mesafeler koyarız,
İçtenlikten uzak arkadaşlıklar kurarız,
Kaçarız birbirimizden,
Uzaklaşırız hislerimizden, Bildiklerimizden,
Kurtulmak isteriz geçmişimizden,

Koşarız yeni diye bilmediğimiz bir geleceğe,
Kapanır kulaklarımız işitmez olur,
Gözlerimiz hiç bir şeyi görmez olur,
Akletmez oluruz içinde bulunduğumuz durumu,

Süslü görünmüştür, 
Hoş görünmüştür,
Güzel görünmüştür kendimizce halimiz,

Bir ses sürekli haykırır peşimiz sıra,
Tüm yanlışlarımızla beraber,

- 'Öyleyse nereye gidiyorsunuz'

Herkes aynı sözü tekrarlar birbirine,
- Nereye gidiyorsunuz,
- Nereye gidiyorsunuz,
- Nereye,
- Nereye,

Bütün sesler karışır birbirine,
Kulak verenler, bi'durup düşünürler,
- Ne diyor, diye,
Ve hemen sorarlar kendilerine,
- Nereye gidiyoruz,
- Nereye, nereye, 
Sessiz ve derinden,
- Nereye gidiyoruz, Nereye,

Sahi,
Neeye gidiyoruz, 
Nereye,

Sevgiyle,



Köknar ya da dişbudak!*

Benim burcum mu'


Köknar' kimliğe göre' fakat annem kuzulamada doğduğumu söylerdi' yani Dişbudak da olabilir'


Ağaç olsun da' köknar olsun' çam olsun' dişbudak olsun' Aman Aman ne olur baltalar biraz uzak olsun' lütfen'


Ağaç burçları' 


İnsanlar' burçlara ağaç isimlerini vermişler' 01-10 Nisan üvez' 11-20 Nisan akağaç' gibi' elması var' sediri var' selvisi var' 


Ağaçların hepsi harika' hepsini çok sevdim' 


Ok' yay' kova yerine' Ağaçlar' 


Oğlak yerine köknar' gibi'


Astrologoslar' ne dersiniz' bizim için daha mı uygun'


  • Burcun ne'
  • Köknar'


Oğlakla da pek bir problemim yoktu' ama' bazen düşünüyorum da' mesela burcum kova olsaydı' kendimi nasıl hissederdim' ya da yay, veya mesela ok'


  • Burcun ne'
  • Kova'


Birazcık garipsenebiliyor sanki' Küçükken mahalle maçlarında gelen her topu kaleden içeri alan kalecilere denilirdi' belki de sebebi oradan geliyor olabilir' bilemiyorum'


Ağaç burçları sevdim'


  • Burcun ne'
  • Köknar' elma' dişbudak' selvi'

Hepsi harika'

....


Doğmuşum fakat' doğduğumu bilemedim' 

Herkes gibi'


Annem mi,


O'nu da bilmedim ancak' yavrum yavrum diye sevdikçe öğrenebildim'

Canım annem :)


Babam da çok severdi'

Canım babam :)


Doğarken adım yokmuş' abim istanbuldan göndermiş' 


''Metin'' olsun' demiş'

......


Sevdim'


Annemi sevdim'

Babamı sevdim'


İsmimi sevdim'

Kendimi sevdim'


Kuzuları enikleri'

Aşıkları' kozaları'

Henekleri' topaçları sevdim'


Gözelerden içmeyi'

Derelerden geçmeyi'

Çaylar da çimmeyi sevdim'


Dağlarda gezmeyi'

Taşlarla konuşmayı'

Toprakla oynamayı sevdim'


Tarlada ekini

Harmanda deni' 

Savrulan samanları sevdim'


Değirmende bulguru'

Anbarda un'u'

Tandırda pişen ekmeği sevdim'


Komda süt sağmayı'

Yoğurdunu' ekmek arası kaymağını sevdim'


Oğul veren arıları'

Zığıda balı sevdim'


Pinekte yumurtayı sevdim'

Çayırda çalkamayı sevdim'


Kuzuları otarmayı'

Kırlarda' bahçelerde oynamayı sevdim'


Gökyüzünde ayı güneşi yıldızları sevdim'

Bulutları yağmurları martıları sevdim


Çocukları' 

Ağaçları sevdim'


Ben sevmeyi sevdim'


Sevgiyle'

....

zaman buldukça devam edelim mi?.

herkes ağaç dikebilsin her zaman ve her yerde.. inşaallah

rahmettir üzerimize..

Her gün sanki yeniden doğarız uyanınca yeni bir güne' geceleri süsleyen yıldızlardan kopup gelen güneş gibi' 


RAHMETTİR ÜZERİMİZE'

..........


Bugünlerin hesabını kim verebilir' ya da yarınların sorumluluğunu kim taşıyabilir'


Hayatın kendisini birbirimizle yarış sandık' öne geçmek için her şeyi mübah saydık'


Kıyamayız demedik' kıydık'

Kıyılır mı dedik' kıydık'

Kıyamayız dedik' yine kıydık'


Canlara' 

Ağaçlara'


Baltalar elimizde naraları atarak' 

Bir baltaya sap olabilmeyi bir şey sanarak'


Hangi vakte kadar'

...


Uyku alır götürür bizi hiç görmediğimiz bilmediğimiz yerlere'


Kapatınca gözlerimizi unuturuz her şeyi' 

Yaşadıklarımızı' bir takım düşüncelerimizi'


Her gün sanki yeniden doğarız yeni bir güne'

Uyanınca hatırlayabildiklerimizi anlatırız rüya gibi'

En masumane haliyle çocuklar gibi'  "yüyamda göydüm" diye'

Kimi zaman şarkılar da söyleriz'  "gerçek olsa" diye'


Her gün sanki yeniden doğarız uyanınca yeni bir güne' 

Geceleri süsleyen yıldızlardan kopup gelen güneş gibi'

Toprağın içinde kaybolmuş tohumların yeşermesi gibi'

Yüreklerden fışkıran his gibi coşku gibi sevinç gibi' 

Ya da yaşamı öğreten içimizdeki elçiler gibi'


Hepimiz Adem (as) ın yerinde olsaydık' cenneti mi' yoksa eşi mi tercih ederdik' 

Eşi mi'


Ya Nuh (as) ın yerinde olsaydık neyi tercih ederdik' 

Gemiyi mi'  


İbrahim (as) ın yerinde olsaydık' Allah'a ölüleri nasıl dirilttiğini sorabilir miydik' Peşin kabulleri yıkabilir miydik'


Musa (as) ın yerinde olsaydık belki de asamızı yanımızdan hiç ayırmazdık' 

ama güvenilir dost kardeş Harun (as) bir başka değil mi'


Ya İsa (as) gibi olsaydık bebekken konuşmak mı' göğe yükselmek mi' yeniden dünyaya gelmek mi' hangisi' belki de hastaları iyileştirmek'


Peki Muhammed (as) gibi olsaydık' rahmet'i ve kitab'ı alırdık değil mi'


Rahmettir üzerimize adem gibi nuh gibi ibrahim gibi'


Rahmettir üzerimize musa gibi isa gibi muhammed gibi'


Rahmettir üzerimize hatırlayabildiğimiz gerçek bir rüya gibi'


Rahmettir üzerimize öğrenilmiş bir harf gibi' güzel bir söz gibi'


Rahmettir üzerimize sevgi gibi' dua gibi' içten bir tebessüm gibi'


Rahmettir üzerimize esen rüzgar gibi' yağmur gibi' su gibi'


Rahmettir üzerimize toprağa atılan tohum gibi' dikilen her bir ağaç gibi'


Rahmettir üzerimize güneş gibi' her gün uyandığımız yeni bir sabah gibi'


Sevgiyle'

.......

[Herkes ağaç dikebilsin 24/01/2015]

HEP İÇİMİZDE OLSUNLAR

HEP İÇİMİZDE OLSUNLAR..


Sabah erken uyanmıştım.. 

Kendi kendime..


 İyi nedir?. Kötü nedir?. diye, düşünürken.. 


'Babbaa' 'Babaaa' 

Sesleri ile sude kolumdan çekiştiriyordu.. 


Yüzüne baktım.. 

Kısa bir süre göz göze geldik.. 


Sonra sessizce yanıma sokuldu, yanağımdan bir makas aldı.. 


Bir süreliğine hayat sanki durmuştu..


'mamma' istememişti.. 

'parka gidelim' dememişti..

............


Hep içimizde olsunlar..


- Güneş gibi dünyamızı aydınlatsınlar, şefkatle yüreklerimizi ısıtsınlar..


- Sular gibi hararetimizi dindirsinler, en kurak çöllere bile hayat versinler..


- Ağaçlar gibi dallarına konalım, meyvelerinden yiyelim, gölgelerinde gölgelenelim..

..........


Hep içimizde olsunlar..


- Kimler mi?.


- İyilik edenler..


- Başka kimler?.


- Güzeli öğütleyenler..


- Başka başka kimler?.


- Sabırlı olanlar..

...........


- Kimdir onlar?.


- Yüzlerinde tebessüm eksik olmayanlar..


- Başka?.


- Sözlerinde hep güzelliği sunanlar..


- Peki başka başka?.


- Sabır-ı cemil ile donanmış olanlar...

............


- Ne gibi, ne gibi?.


- İçimizdeki vicdan gibi..


- Nasıl yani?.


- Annenin yavrusuna şefkati gibi..


- Misali?.


- Bir tohumu sabırla sulayıp büyütebilmek gibi..


- Nerede?.


- İçimizde.. İçimizde.. Kendi içimizde..


sevgiyle..

20 Mayıs 2011 Cuma

KARAKÜTÜK İLE ÇARHAH

(İki kardeş gibi)

Karakütük ne, çarhah ne mi,

Bizim köyün yaslandığı iki dağ, 
Yan yana dururlar, 
Önlerinden akan bizim çaydan başlarlar, 

Çok yüksektirler çoook, maşaallah,
Aralarından bizim dere akar,

Bizim evin yanından aktığı için bizim dere diyorum, 
Karakütüğün dere diyenler de var, çarhah'ın dere diyenler de, 
karakütüğünen çarhahın dere diyenler de vardı, 
Çarhahı öne alıp, çarhahınan karakütüğün dere diyenler de, 
Köyün karşısında oturanlar da bizim dereye karşı dere derlerdi, 
Köyün deresi diyenler, 
Konuşurken sadece dere diyenler de olurdu, 
'Derenin orası, Derenin burası' gibi,

Kim ne derse desin, 
Nasıl adlandırırsa adlandırsın, 

Dere aynı dere idi, 
Yani dere bizim dere,
Dere bizim köyün deresi idi, Dere herkesin deresi idi, 

Karakütük ile çarhah için, herkes öyle istediği gibi konuşmazdı,

Karakütük karakütüktü,
Çarhahta çarhahtı,

Öyle bilinir, öyle söylenirdi,

Karşı çayırdan bakınca,
Ki o bizim çayırdı, fakat karşı çayır derdik,

Bizim evin karşısında olduğu için mi, yoksa köyün karşısında olduğu için mi,
ya da çayın karşı tarafında olduğu için mi, bilemedim ama,
Çayır karşıdaki çayırdı, fakat çayır bizim çayırdı,

İçinde elma ağacı vardı,

Elmaları çok güzeldi, yeşilken hafif ekşi olurdu, kütür kütür yenirdi,
Hafifce sararmaya başlayınca da tadı bir başka güzel olurdu, 
Maşaallah,

Çayır zamanı gölgesinde oturup, yemek yer, çay içerdik,
babalar abiler de tırpan bilerdi,
Zaman zaman da yan yatıp, uzanıp dinlenirlerdi,

Elma ağacının gölgesinde yatıp uyumayı çok severdim,
En çok da gövdesine yaslanıp, uzun uzun karşı dağları seyrederdim,

Bizim karşı çayır dağ manzaralı idi,
Yani karakütük ile çarhah manzaralı idi,

Öylesine bakardım,

Uzun uzun dağların boylarına bakardım,
Yamaçlarına, taşlarına, ağaçlarına bakardım,
Bir karakütüğe bakardım, bir çarhaha bakardım,
Şehrin karşı yakasına bakar gibi, 

Öylesine bakardım,

Bir resme bir tabloya bakar gibi, 
Ya da bir kitabın sayfalarına bakar gibi,
Tekrar tekrar, uzun uzun bakardım, öylesine,
Çok az da olsa, ağaçlarına, ardıçlarına, meşelerine bakardım,

Her ikisini de en tepelerden en aşağılara kadar, 
sevgilinin saçları gibi gözlerimle tarardım,

Karşıdan bakınca, Karakütük ile çarhah birbirlerine hiç ama hiç benzemezlerdi,
Ne taşları, ne toprakları, ne çalıları, ne de ağaçları,
Gevenleri, dikenleri bile farklı farklı idi,
Karakütük hafif koyu renkli, Çarhah ise hafif açık renkli idi,

Her ikisi de ayrı bir güzeldi,

Fakat yanyana küs gibi ya da birbirlerine inat gibi dururlardı, 
Hele zirveleri birbirlerinden oldukça uzaktılar,
Aralarında yakınlıktan hiç bir eser yoktu sanki,
Öyle görürdüm, ya da öyle görünürlerdi,

Ama yine de,

Her ikisinin yakınlığını hissederdim de,
Zirvelerin tenhalarda buluştuğunu tahmin bile edemezdim,

Çocukluk arkadaşımdı bizim dere,
Hem eğlencem hem de en yakın oyun alanımdı,
Hemen evimizin yanında,

Elli yüz metre yukarısına kadar gidebilirdim,
Daha yukarılara öyle yalnız bir başıma gidemezdim,
Daha doğrusu gitmezdim,
Merak etsen de gitmezsin, 
Çünkü büyüklerin tembihleri var,

Korkutmuşlardır seni, 

Ayıları var, domuzları var, kurtları var, canavarları var,
Akrebini çakalını yılanlarını saymıyorum bile,
Ayrıca karı, yağmuru, seli, çığı da var tabi,
Ya büyüklerin anlattığı hikayeleri, güzelliklere hiç yer kalmamış gibi,

Bizim derenin yukarısına gittikçe, 
Karakütük ile Çarhah birbirine iyice yaklaşır, yakınlaşır,
Daha yukarılarına gidince, iki dağın biribirine iyice benzeştiğini görürsün,

Hele iki dağın biribirine kavuşup sarıldığı yerde,
Karakütük ile Çarhahı hiç ama hiç ayırt edemezsin, 
Orada onları biribirinden ayıramazsın,
Dağların tokalaşıp sarıldığına,
Samimi bir şekilde kucaklaştığına şahitlik edebilirsin,

Zirvelerin gözlerden uzak buluşma yerleridir oralar,

Karakütük ile çarhahın,
uzak durmalarına farklı görünmelerine aldanma,
ayrı gayrı hiç sanma, onların kökleri aynı, 

Yani,
Karakütük ile çarhah iki kardeş gibi,

Bizim derenin gözeleri de işte oradan doğar,
Dağların sarmaş dolaş olduğu yerden,
Birbirlerine kavuştukları ya da birbirlerinden ayrıldıkları yerden,
Bizim derenin suları işte oradan akmaya başlar,

Pırıl pırıl, Berrak berrak, 

Fakat maalesef aşağılara indikçe bulanmaya başlar, 
Hele köyün içinde, elini sokmaya bile sakınır insan,

Karakütük ile çarhahı sevinç ile hüzüne de benzetirim,
Tezahürleri farklı farklı da olsa, içimizden gelirler, 

Yani,
Sevinç ile hüzün de iki kardeş gibi,

Gözeleri de gözlerimize benzetirim,
Sevinçlerimizde, hüzünlerimizde akan gözyaşı kaynakları gibi,

Gözelere çıkana kadar yorulursun,
Gözelerin başında bir güzel dinlenirsin,
Açlığını susuzluğunu giderirsin,

Nasıl mı,

Küçük sitil yanımızda, içinde de katık, 
Köy yer, dere boyu ne olur ne olmaz, azıksız yola çıkılmaz,
Yol boyu şarkını türkünü söylersin, içinden geldiği gibi,

Mesela, 
ikiiii dağııın araaasıındaaaa kalmışaaammm oyyy gibi,

Ya da, 
Dereeee boyuu kavaklaar, deree booyuu kavaklaar gibi,

Taşlar, kuşlar, ağaçlar, hepsi sana eşlik ederler,

Nerede kalmıştık, 
Ha tamam,

Gözelerden sitiline doldur soğuk pırıl pırıl suyu,
Tahta kaşıkla katığı iyice çalkala,
Oldu sana çalkama, 
İşte bildiğin ayran,

Dur dur duurrr,  Hemen içme,

İçine keteyi doğra, hafifçe üzerine bastır, karıştır,
Tamam şimdi kaşığı çalabilirsin,

Afiyet olsun,

İçecek mi,

Su,

Kaynağından, buyrun gözelerden,
Yerini hiç bir şey tutamaz,
Aman dikkat et sakın gözeyi bulandırma,

Bulanırsa ne mi olur, 

Soru mu şimdi,

Beklemek gerekir, taaa duruluncaya kadar,

Bulanık gözelerden su içme, İçme,
Bulanık gözelerden su içilmez, İçme,

Duruluncaya kadar bekle, iyice durulsun,

Sabrın su kesildiği anlardır,
Sabır, Sabır, Sabır, İnşaallah,

Aklıma ne geldi, 

Bizim dereden yukarı çıkarken, gözelere varmadan,
Kocaman kocaman, büyük büyük taşlar vardı,
Tam o taşların olduğu yerde çok eğlenirdik çook,
Türlü türlü oyunlar oynardık, 
En çokta taşların karşısına geçip bağırırdık,
Taşlarda bize aynen cevap verirlerdi, daha gür daha yankılı,
Her seferinde kelimeleri değiştirir, tekrar tekrar bağırırdık,
Çocukluk işte n'aparsın, 
Hemencecik her şeyi kolaylıkla oyuna çevirebilirsin, 
Taşlar da hiç karşılıksız bırakmazlardı, 
Hemen oyunumuza katılırlardı, 
Biz kahkaha attıkça, taşlar da kahkaha atardı,
Her tarafı sevinç, neşe, coşku kaplardı,
Belli ki taşlar da oyun oynamayı seviyorlardı,

Oyun bu yalnız oynanmaz ki, 

Hayat gibi,

Hayatta yalnız yaşanmaz değil mi,

Mızıkçılık etmeden, yakıp yıkmadan, kırıp, dökmeden,
Hep beraber, hep birlikte,

Oyun oynarken saatlerin nasıl geçtiğini pek anlamazdık, 
yanımızda saatte olmazdı,

Hayatta bir oyun gibi değil mi,

Ya işte böyle,

Biz de öyleyiz,
iki kardeş gibi,

Kürt Türk, 
Kadın Erkek
Alevi Sünni,
Müslüman Hıristiyan,
Sağcı Solcu,
Zengin Fakir,
Şehirli Köylü,
Hatta Akıllı Deli,

Hepimiz kardeşiz 
Karakütük ile Çarhah gibi,
                                   
Özümüz bir,

Sözümüzün bir olması gerekmez, değil mi,
Yeter ki hayrı söylesin,
Güzeli söylesin, 
En önemlisi güzel güzel söylesin, 
Adem ile havvanın çocukları,
     
Taşlar mı,

Onlar da çok naif çook,
Herkes ağaç dikebilsin filan diyorum ya,
Taşlarda hiç bir kabalık ve sertlik görmedim, 
ama hiç,
Onların da gözyaşı dökenleri var, üzerlerinde bitki bitirenleri var,
Derenin içerisinde yuvarlanmış parçalanmış taşları görürsün ki,
Bir yetimin başı gibi okşamadan, mümkünü yok dereyi geçemezsin,

Karakütükte de, çarhahta da, taşlar ile ağaçları yanyana görebilirsin,
Birbirlerine sarılıp tutunmuşlardır, birbirlerini incitip rahatsız etmezler, 
Balyozlar, baltalar uzak olsunlar, kazmalar da,

İçimden bir ses diyor ki,

Taşlar ile ağaçlar da iki kardeş gibi,

Ağaçların devri filan diyorum ya,
Umarım taşlar itiraz etmezler,
Taşların çok devirleri oldu,
Ağaçların da olsun,
Can taşıyorlar, nefisleri kalmasın di mi,

Ağaçların da devri olsun,
Hayırlı olsun,

Dünya durdukça kimse başka devir aramasın,
Hiç kimse, kabahati, suçu devirlerde aramasın,

Şeytanlık da yapmasın,
………….

Şeytan olgusu,
İbrahimi dinlerin, yahudilik, hıristiyanlık ve islam dininin, olmazsa olmazlarındandır,

İnsanlığın, şeytansız bir hayat olamayacağı anlayışı anlamsızdır,
Ve şeytan olgusu, pek yakında, insanlığın, inanç, düşünce ve yaşamından silinecektir,

Bunu zaman zaman sorular sorarak,
Zaman zaman da kendi gerçekliğimize dikkat çekerek izhar ediyorum,

Şöyle ki,

'Yoksa İnsanlık için şeytanı rabbin yanında sürekli anmayı bırakmanın vakti hala gelmedi mi'

'Şeytanı rabbin karşısında sürekli anmak, şeytanı bir güç olarak görmeyi ifade eder'

'Oysa Şeytanın ne rabbe karşı bir gücü, ne de hiçbir insan üzerinde gücü yoktur'

'Güç sahibi Allah'tır'

'Yaptığı tüm kötülük ve yanlışları, şeytandan bilen ve şeytana yükleyen insanlığın asla iflah olmayacağı bilinmelidir,

'İnsan, şeytanı Allah'ın karşısında bir güç gibi görmeyi ve anmayı bırakmalıdır'

'İnsanlık yaptığı tüm kötülük ve yanlışları kendinden bilmelidir,

Gibi,

İnsanlık, yeni bir bilinç ekseni üzerindedir,
Ve bu bilinçte şeytan olgusuna yer yoktur,

İnsanlığın, şeytan olgusunu hemen silmesinin çok kolay olmayacağını biliyorum,

Ancak,

Her şeye rağmen, insanlık, şeytan olgusunu hayatından çıkarıp, silecektir,

Umulur ki,

İnsanlık, şeytansız bir hayata uyum sağlamakta zorlanmaz,

Bilhassa,
Kendilerince şeytandan en fazla uzak durması gerekenler,
Müslümanlar, hıristiyanlar ve yahudiler, şeytanın savunuculuğunu yapmazlar,

Ve şeytana sıkı sıkıya sarılıp bağlanmazlar,

İnşaallah,

Sevgiyle,