31 Ocak 2012 Salı

MEHDİYET GÜNEŞİ

Mehdiyet Güneşi'

(Her şeyi geçmişte arayan insanlığın gelecek özlemi)

Horozların ötmesi ile uyanırdım'

Kimi zaman sabah ezanı ile' Kimi zaman kuş sesleri ile' Kimi zaman havhav sesleri ile'

Çok kere de rahmetli babacığımın sesi ile uyanmışımdır'

Ya da hepsini uyanınca işitmiş de olabilirim'

Babamın sesi çok gürdü' 
Maşaallah'

- ''Metiiiinnn daha kalkmadın mııı' Hala uyanmadın mı' Bak hele gün neredeyse tepeye çıktııı' gibi,

Anacığımın ise beni uyandırdığını neredeyse hiç hatırlamıyorum'

Ancak uyandığımda kendisini yüzüme bakarken görürdüm'

Kişinin kendi kendine uyanmasının en doğrusu olduğunu söylerdi' bu hususta babamı da sık sık uyarırdı, 

- ''Çocuğu uykudan bağırarak uyandırma herif' Bırak uykusunu alsın' O'nun daha beyni ne ki'' gibi söze başlar' Uyku ve uykudan uyanma ile ilgili daha pek çok şey anlatırdı'

Ana yüreği mi demeli'

Kimi zaman Sude'yi uykusunda seyrediyorum da' 

İnsan yüzüne bakmaya bile kıyamıyor' 
Maşaallah'

Yoksa baba yüreği mi demeli'

Kişinin en masum hali' en kendi hali' uyku hali değil mi'
.....

Sabah dışarı çıktığımda güneş çoktan doğmuş olurdu'

Hemmencecik hayata katılırdım kendimce oyun gibi' 

İlk önce' Güllü dağın tepesindeki güneşin ışıklarını gözlerimle iyice süzer' süt gibi emerdim'

Kalbimi beynimi iliklerimi güneşin aydınlığı sıcaklığı ile doldururdum'

Güne güneş ile başlardım'

Yüzündeki tebessümün parıltısı gözlerimi kamaştırır' Işıltısındaki samimiyeti gözlerimi yaşartırdı'

Ayrılık hüznünü sanki peşin peşin yaşatırdı'

Akşam olduğunda ise güneşin batışını an be an takip ederdim' Taa Karakütüğün tepesini aşıncaya kadar' 

Gözden kayboluncaya kadar' 
....

Güneşin batışındaki göremediğim sebepler acaba nelerdi'

Karakütüğün arkası küçücük dünyamın bilinmezlerle dolu ülkesiydi' 

Çünkü orası güneşin battığı yerdi'

Küçüktüm küçücük' bir başıma karakütüğün tepesine çıkamaz' arkasında ne var ne yok diye bakamazdım' 

Ancak sorardım' 

Hep sorardım' tüm çocuklar gibi'

Kakütüğün arkası ile ilgili anlatılanlar çoktu' 

İstanbul da karakütüğün arkasında derlerdi' bu defa kaybolan güneş ile beraber İstanbul'u da merak ederdim'

Batan güneş ile İstanbul arasında kendimce bir bağ kurar' güneş ile beraber sanki gelecek günlerimi arardım' 

Karanlıklara inat batan güneşi çeke çeke iteleye iteleye yuvarlaya yuvarlaya gerisin geri çıkarmak isterdim' 

En tepeye yeniden kaldırmak isterdim'

Çocukluk aklı mı dersiniz'

Yine anacığıma sorardım'
 
Nasıl nasıl nasıl' diye'

- ''Güneş karakütüğün arkasından tekrar geri doğmaz mı'' diye'

Çocukluk aklı filan demeyin' 
Ciddi ciddi'

Rahmetli anacığım' hemen elindeki işi bırakıp durup bir süre yüzüme bakardı' 

Sonra cevap verirdi'

- ''Ne bileyim oğul'' derdi' 
''Ahir zamanda güneş battığı yerden doğacakmış derler'' derdi'

Yine sorardım' 
Nasıl nasıl nasıl' diye'

- ''Güneş karakütüğün arkasından mı doğacak'' diye'

Rahmetli anacığım' tekrar yüzüme bakardı' 
Sabırla biraz bekledikten sonra'

- ''Öyle derler oğul'' derdi' 
''Güneş batıdan doğacakmış ahir zamanda'' derdi'

Sorularım bitmezdi' 

Ahir zaman ne zaman' gibi' filan' 

Sorular sorular içinde' yangın içinde yangın gibi' 
Ama mahsuscuktan'

Her cevaba karşılık nasıl nasıl nasıl diye' yeni sorular' 

Sonunda anacığım' saçlarımı okşar sarılıp yüzümü gözümü öper bağrına basıp severdi' 

Şefkatini sıcaklığını taa iliklerime kadar hissederdim' bu defa içimden başka bir güneş doğardı' 

Canım anam'
.....

Birazcık daha mı büyümüştüm ne'

Birileri ile karakütüğün tepesine çıktığımızda' 

Gördüm ki' 

Karakütüğün arkasında ardı sıra dizili alçaklı yüksekli daha bir çok tepe vardı'

''Bzim güneş sadece karakütüğün arkasına değil göz alabildiğine ardı sıra dizili tüm tepelerin üzerinden batıyormuş'' dedim' 
Kendi kendime' 

Ardı sıra dizili tepelerin sonunu' 
Güneş'in batışını düşünürken' 

Yine soruyordum'

- ''Peki ya İstanbul nerede''

- ''İstanbul da bu tepelerin arkasında'' diyorlardı'

- ''Denizi çok büyükmüş2 hani denizi nerede''

- ''Deniz de tepelerin arkasında'' diye cevaplar alıyordum'
.....

Batan güneşi tekrar en tepeye kaldırmak için gözümün önünde sıralanmış alçaklı yüksekli Karakütük gibi aşılması gereken daha bir çok tepe vardı' 

Ancak biliyordum ki' 

Karakütüğün tepesinden batan güneş de diğer tüm tepelerin üzerinden batan güneş de aynı güneşti'
....

Birazcık daha büyüyünce uzunca bir seyahahatin ardından İstanbula gelmiştim' 

Denizini vapurlarını arabalarını görmüştüm' 

Dedikleri gibi balıkları da çokmuş' 

Gurbetteki canları' hiçbir şekilde koparılamayan kardeşlik bağlarının gücünü de görmüştüm' 

Fakat nedense gözlerim İstanbul'da da yine batan güneşi aradı'

Karakütüğün tepesinden' diğer ardı sıra dizili tüm tepelerin üzerinden batan güneş' İstanbul'un hemen biraz ötesinde de batıyordu' 

Yine kızara kızara' 
Yine yavaş yavaş'
.....

Gecelerin gündüzlerin olmadığı bir yerden bakılınca'

Güneş hiçbir yere batmıyordu' ve hiçbir yere de kaybolmuyordu' 

O gece gündüz hep vardı' ve hiç durmaksızın sürekli etrafını aydınlatıyordu'

Karakütüğün arkasına saklandığını sandığım güneş aslında karakütüğün arkasına doğuyordu'

Birbiri ardı sıra dizili tepelerin arkasına battığını sandığımız güneş aslında tepelerin görünmeyen karanlık yüzlerini aydınlatıyordu'

İstanbul'un biraz ötelerine de güneş batmıyordu bilakis İstanbul'dan çok çok daha ötelere ışığını saçıyordu'

Ne batılar bilinen batılardı' 
Ne de doğular bilinen doğulardı'

Ne doğular bir tek doğu idi' 
Ne de batılar bir tek batı idi'

Kimilerinin doğuları bir başkalarının batıları idi'

Doğuları da batıları da herkes sahipleniyordu fakat güneşi ise hiç kimse dikkate bile almıyordu'

Esasında batan güneşin kendisi değildi' Karanlıklar içerisine dalanlar kendi batışlarını güneşe atfediyorlardı'

Sevgiyle'