28 Ocak 2011 Cuma

AĞAÇLAR SULAR ÇOCUKLAR

Bir masumun göz yaşları hepimizi boğmasın,

Dün yorulmuşum,


Ağaçlar mı,

Bilemiyorum, onlar da yoruluyordur,

Aslında her şey yoruluyor,

Dünya yoruluyor, ay yoruluyor, yıldızlar yoruluyor, güneş yoruluyor..
hepimiz ve her şey yoruluyor,

Bizler çabuk yorulabiliyoruz,

Ve hemen dinlenmek isteriz,

Ağaçların yorulma hızlarını bilemiyorum,  dinlenip dinlenmediklerini de,

Biz yorulunca oflayıp puflarız, hatta çok kere yorulmadan oflayıp puflarız,

Gürültü yaparız her fırsatta,

Hepimiz rahatsız olduğumuzu söylesekte, gürültü yapmadan duramayız,

Ağaçlar bizim gibi mi,

Hayır, 

Ağaçlar sessiz, hem de çok sessiz,

Belki kendi aralarında konuşuyor olabilirler, 

Fakat bizleri hiç rahatsız etmiyorlar,

Hem de hiç,

Bazen ağaçların bize bakışlarını anlayamıyorum,

Zaman zaman bize tebessüm ettiklerini,

Kimi zaman da bize acıdıklarını düşünüyorum,

Fakat ağaçların dostluklarına her zaman güveniyorum,

İki yüzlülükleri, ihtirasları, adam kayırmaları, adam satmaları yoktur,

Duruşları ile de ayrı bir güven veriyorlar,

Kendilerinden çok eminler,

Küçükken, köyde, evimizin yanında, iki tane büyük ağaç vardı,

Eve her giriş çıkışımda, onlara bakar, onları görünce,
kendimi daha bir güvende hissederdim,

Ayrıca mesela tarabyada,

Meydanın boğaz tarafında büyük bir ağaç vardı,

Sanki semti tutup, koruyormuş gibi, ben varım burada diyormuş gibi,

Her meydana inişimde ona bakar, kendimi daha bir güvende hissederdim,

Her karşılaştığımızda bana şefkatle tebessüm ediyormuş gibi gelirdi,

Yanından geçerken illa gövdesine dokunup tokalaşırdım, 

Kendimce,

Ama şimdi öyle değil,

Ağaçları mutsuz, daha doğrusu huzursuz olduklarını görüyorum,

Yanılıyor olabilir miyim, 

Bilemiyorum,

Kalbimin en derin yerinden gelen sesi dinliyorum,

İçimden gelenleri söylüyorum,

Ağaçlar, mutsuz, huzursuz,

Biraz tedirgin ve oldukça endişeliler,

Nedendir bilinebilir mi,

Acaba kendileri için mi endişe ediyorlardır,

Kimbilir, 

Belki de bizim için endişe ediyorlardır,

Dünya, insanlar ile ağaçlar arasında, ağaçlara, kökleri kadar daha yakınmış,

Ayrıca, dünya ile ağaçlar arasındaki birliktelik,
insanlar ile olan birlikteliğinden çok daha eski zamanlara dayanıyormuş,

Aralarında kadim bir dostluk varmış,

Dünya insanlar ile ağaçlar arasında tarafsız gözükse de, olası denge hesaplarında
yukarıdaki iki faktörü hep ağaçlar lehine dikkate alıyormuş,

Dünyanın, insanların alışa gelmiş sürekli aynı hataları yapmalarına müsade etmedigi de bilinen gerçeklerden,

Dünya kendi eko dengesini bugüne kadar nasıl ki korumuşsa, bundan sonrada kararlılıkla koruyacağı muhakkaktır,

Ve bu hususta insanlar arasında hiç bir ayrım gözetmediği de dünyanın teammüllerinden anlaşılmaktaymış,

Bu bilgiler nedense balıklar ile karıncaları hatırlattı,

Hikayeyi hemen hemen herkes bilir,

Yağmurlar yağınca sular yükseliyor,

Balıklar karıncaları yiyor,

Sular çekilince de karıncalar balıkları yiyor,

Nedense agaclar ile insanları,
Balıklar ile karıncalara benzetirim,

SULARIN YÜKSELMESİNDEN KORKUYORUM,

Sebebini de hiç bilmiyorum,

Çocukluğuma gidiyorum, hatırlayabildiğim en en küçüklüğüme gidiyorum,

Sular ile ilgili yaşadığım olumsuz hatıram bile yok,

Sele kapılmadım, boğulma tehlikesi geçirmedim,

Bir anım var, Ama,
Acaba korkumun sebebi olabilir mi,

Küçüklüğümde köyde düğün mü cenaze sonrası mıydı orasını tam hatırlayamıyorum,

Herkes toplanmış caminin yakınındaki bir evin misafir odasında yemek yiyorlardı,

Bizim köyde, hemen hemen her evin, kapısı ayrı, bir misafir odası vardı,

Evin en geniş en güzel döşenmiş yeri misafir odalarıydı,

Sadece misafir geldiği zaman kapısı açılırdı,

Misafir olmadığı zaman genellikle kilitli olurdu,

Neyse, 

O gün kimileri içeride yemek yiyorlardı,

Kimileri de odanın kapısının önünde dışarıda duruyorlardı,

Ben de aralarındaydım,

Derken birden yağmur yağmaya başladı,

Bazı kimseler evlerine gitti,

Beni de ıslanmayayım diye içeri aldılar,

'Islanma yağmur kessin gidersin' dediler,

İçeri girdim bir kaç sofra kurulmuş insanlar oturmuş yemek yiyorlardı,

Sofraya buyur ettiler, 

Yok karnım tok filan dediysem de,

Dinlemediler, araya zorla sıkıştırdılar,

Çeşit çeşit yemeklerden yedim,

Az bir zaman sonra yağmurun kestiğini söylediler,

Dışarı çıktım eve doğru yürümeye başladım,

Biraz daha yukarı yürüyünce ne göreyim dersiniz,

Neşelendiğimiz ya da hüzünlendiğimiz de gözlerimiz yaşarır ya,

O misal akan bizim dere, 

sanki azmıştı,

Kimi yerlerde evlerin taa duvarlarına kadar yükselmiş,

Ne var, ne yok, her şeyi alıp götürüyor,

Hiç kimsenin üzerinden geçmesine izin vermiyor,

Kimseyi yanına bile yaklaştırmıyor,

Herkes çaresiz, sadece öylesine uzaktan seyrediyor,

Herkes gibi akan sele bakıyordum öylesine,

Karşı taraftan annem bağırıyor fakat sesini duyamıyordum,

İşaretlerinden 'uzak dur, yaklaşma' dediğini anlayabiliyordum,

Bizim dereye ne olmuştu,

Bir derenin yukarı tarafına, selin gelişine,

Bir de derenin aşağı tarafına, selin gidişine bakıyordum,

Suların ilk defa kanatlanabildiğine de o an şahit olmuştum,

Yanıma gelip, omuzumu tutan ezemi bile fark edememiştim,

Bir süre sonra, derenin öfkesi dinmişti,

Ardında da oldukça derin izler bırakmıştı,

O gün sulara hiç kimsenin güç yetiremeyeceğini,

İnsanların sular karşısında çaresizliklerini de görmüştüm,

Sular sebepsiz mi yükselir,

Hayır,

SULAR SEBEPSİZ YÜKSELMEZ
.................

Dünyanın her hangi bir yerinde ki bir masumun göz yaşları hepimizi boğmasın,

Yer gök o masumla beraber ağlar,

Bilebilir miyiz,

devam edecek..

BALYOZ KAPMACA

-Taş devrinden beri OYNANAN ama adı bu güne kadar hiç söylenmemiş gizli BİR OYUNDUR,

Küçüktüm küçücük,

Köyde evimizin en dip köşesinde dururdu,
Yanında orak, çekiç, tırpan, balta ve diğer arkadaşları da vardı,

Hepsinin de AĞAÇTAN sapları vardı, 
Hepsi evimizin birer ferdi gibiydi,

Balyoz içlerinde en ağır olanıydı, 

Onu kaldırmaya gücüm yetmezdi, 

Bu durum bende bir takıntı haline gelmişti, 

'BALYOZU KALDIRABİLMELİYİM'

Neredeyse her gün gider balyozun sapını tutar kaldırmaya çalışırdım, 

Oyun gibi düşünmeyin,  

CİDDİİ  CİDDİİİ,

Balyozu kaldırabilmek benim için adeta büyüklük ve güç göstergesi haline gelmişti, 

Onu kaldırabilirsem kendimi büyümüş kabul edecektim, 

Anneme babama balyozu neden kaldıramadığımı soruyordum, 

Onlar da, 'bir gün kaldırırsın dikkat et ayağına düşürme' derler di,

Biraz daha büyüyünce babama yardım etmeye başlamıştım,
 KENDİMCE :) 

Yanında duruyor ufak tefek bir şeyler isteyince kendisine veriyordum, 

Babam bir gün benden balyozu istemesin mi,

- 'metiiin balyozuuu getiiiir' diye, 

Babamın sesi çook gürdü maşaallah, 

Hemen eve koştum, 
BALYOZU tuttum,
Ama yine kaldıramıyordum, 

Çömelip dizlerimden destek alıp kaldırabiliyordum,
Fakat bu sefer de yürüyemiyordum,

- 'ne yapabilirim' derken, 

Balyoza inat, 
SAPINDAN TUTTUM  
Çekeee çekeee, 
Babama götürmeye başladım, 

Annemle babam beni görünce başladılar gülmeye, 
Yetişip balyozu elimden aldılar,
Yüzümü gözümü okşayıp öptüler sevdiler,

Evdeki diğer aletleri herkes kullanırdı,
Fakat balyozu hiç kimse kullanmazdı, 

Onu yalnızca babam kullanırdı, 
Babam çok güçlüydü maşaallah, 

Balyozu taşlara vurdukça kıvılcımlar sıçrar,
Taşlar paramparça olurdu, 

Taş parçacıkları bana isabet etmesin diye de beni sık sık uyarırdı,
- 'Yaklaşma orada dur' derdi, 

Balyoz babaların işidir ve balyozu yalnız babalar kullanır, 
Küçüklüğümden beri hep aklımda kalmıştı,

SULARIN YÜKSELMESİNDEN KORKUYORUM 
Ama balyozdan hiç korkmadım, 

Korkulacak bir tarafı yoktur zaten, 
Diğer arkadaşları gibi kesecek, batacak, sivri bir tarafı da yoktur, 

Kullanılmadığı zaman balyoz,
Sessiz kendi halinde köşesinde dururdu, 

Babam balyozu yerine koyarken,
Dik ve sapının duvarın köşe  kısmına gelmesine özellikle dikkat ederdi, 

Bir takıntı gibi de algılanabilir ancak,
Balyozun sapı illa köşelere dayanır,
Çocukluğumun hatırası,

Balyoz da diğer arkadaşları gibi düz duvarda duramazlar, 
Hemencecik devrilip, yere düşerler, 

Köyde balyoz pek sık kullanılmazdı, 
Komşular emanet isteyince de verilirdi, 
Öyle pek sık balyoz muhabbeti de olmazdı, 

Bir daha lazım oluncaya kadar,
O köşesinde sessiz kendi halinde dururdu, 
Bazen üstünü toz kapladığı bile olurdu,


Küçük yaşta istanbula gelmiştim, 
Bir gün akşamdan başladılar, 

'Sakın sokağa çıkma, yarın sokağa çıkma' diye,
Tembihlemeye büyükler, 

Sabah oldu ben de sokağa çıkmadım,
Ancak sokağı da iyice merak etmiştim,

Perdeyi hafiften araladım, pencerenin yan tarafından sokağa baktım, 

Bir de ne görsem, 

Ellerinde balyoz ve arkadaşları,
Koca koca adamlar bir yerlere hızlı hızlı yürüyorlar,

Kendi kendime, 

'Balyozdan korkarım diye mi,
Sokağa çıkmamamı tembihlemişlerdi' 

'İyi de bu koca koca adamlar,
Ellerinde balyoz ve arkadaşları ile ne yapacaklardı' demiştim,

Ama o anda bilememiştim, 

1980 öncesinin bir 1 mayıs sabahıydı,

Sonradan öğrendim,
Koca koca adamlar bayram kutlamasına gidiyorlarmış,

Sonradan öğrendim, 
Şehirlerde koca koca adamlar balyoz kapmaca oynuyorlarmış,

Aslında şimdi balyoz kapmaca oyununu hepimiz çok iyi biliyoruz,

Küçükken hepimizin oynadığı mendil kapmaca gibi, 

Aralarındaki fark;

- Mendil kapmaca'yı küçükler oynar, 
Balyoz kapmaca'yı BÜYÜKLER oynar,

- Mendil kapmaca'yı herkes bilir,
Balyoz kapmaca'yı büyükler BİLİR,

- Mendil kapmaca açıktan söylenir,
Balyoz kapmaca hiç söylenmez SIRDIR,

- Mendil kapmaca da çocuklar ÇİZGİLER vardır,
Balyoz kapmaca da büyükler SINIRLAR VARDIR,

- Mendil kapmaca da neşe ve sevinç vardı,
Balyoz kapmaca da ACI ve GÖZYAŞI VARDIR,

Mendil kapmaca'da çizgiyi geçtiği halde peşinden hala koşanlara ne kadar çok gülerdik,
Kahkahalar atardık değil mi,

Acaba balyozda sınırı aşanlara ne yapardık,

Büyükler utandıkları için ya da ayıplarız diye mi oyunu söylemiyorlar,
Ya söylemiş olsalardı,
Hepimiz 'koca koca adamlar balyozla oyun oynuyorlar' diye,
Dalga geçer ayıplar mıydık,
................

Taaaa taş devrinden beri balyoz kapmaca oynanmıştır,
Yoksa 'aaaa' lar biraz fazlamı oldu,

Büyükler de bu oyunu pek severek oynamışlardır,

Mazisi çok eskilere dayanır,
Kaç bin yıldan beri oynandığına gelince bilemiyorum,

Sanırım 1 veya bilemedim, 2 ağaç ömrü kadar diyebiliriz,
Ağaç ömrü deyince 5 bin 10 bin yıldan bahsediyorum,

Balyoz, insanların taşlarla olan beraberliğinin en önemli simgesi olmuştur,
Yan etkileri de taşlaşan beyinler, taşlaşmış kalpler, taş atan eller olmuştur,

Bu arada farklı birçok simgelerde kullanılmış olsa da EN ÖNEMLİSİ balyozdur,
Yani BALYOZ en BABADIR.

Aslında BALYOZ çok önemli bir ALETTİR,

Çünkü insanlar taşlardan evleri, taşlardan siteleri, taşlardan şehirleri, neredeyse taşlarla örülmüş ÜLKELERİ hep balyozu kullanarak yapabilmişlerdir.

Hal böyle  olunca balyoz çok değerlidir,

Ayrıca,
Balyozda büyükleri kendine BAĞLAYAN GİZEMLİ bir GÜÇ vardır,

Kimbilir belki de büyükler BALYOZU taltif için bu oyunu OYNAMIŞLARDIR,
Hiç kimseye de söylememişler adını bir SIR GİBİ SAKLAMIŞLAR,

Şimdi bakıyorum da her yerde bir BALYOZ,
Almış başını gidiyor,

Devamlı EL DEĞİŞTİRİYOR,
Neredeyse HER KÖŞEDE BİR BALYOZ,

Kendi kendime 'bu balyoz BİZİM BALYOZ MU' diye SORUYORUM,
Ancak bilemiyorum kimindir belli değil,

Eline alan istediği gibi kullanıyor,
Balyozu herkes kullanabilir mi,

Belki de babası utandığı için sahip çıkmıyordur,

Tabi ya ne yapsın herkesleri kendine mi güldürsün,
Kimbilir kaç yaşındadır,

O'da biliyor BALYOZ kapmaca OYUNUNU HERKES BİLİYOR,

Kimse sahip çıkmadığına göre balyoz değersiz görülebilir,
Ancak balyoz her zaman değerlidir,

Eğer balyozun babası sahip çıkmazsa,
Anlaşılan taşların son devrinde BALYOZ SAHİPSİZ KALACAK,

Bu şekilde sahipsiz kalmasına gönlüm razı gelmiyor,
Balyoz öksüz kalmasın,

Gelin HEP BİRLİKTE balyoza SAHİP ÇIKALIM,
Taşların devirlerini parçalamada onu DOĞRU KULLANALIM,

Mesela tahtadan balyozlar yapalım,
Onunla taşların devirlerinde güzellikleri kaplamış
KİN KABUKLARINI PARÇALAYALIM,

Taşların devri mazide kalsın ağaçların devri başlasın,
İyiliklerin güzelliklerin devri başlasın,

2011 iyi bir fırsat olabilir,
Ağaçların yılı,

Herkes ağaç dikebilirse neden ağaçların devrinin başlangıcı olmasın,

- Kanla, kinle, nefretle, kavgayla, düşmanlıkla, inatla, küslükle hep taşların devrinde kalırız,
- sevgiyle, yardımlaşmayla, paylaşmayla, affederek, kardeşlikle, hoşgörüyle, barış ile ağaçların devrine geçebiliriz,

Dostlar taşların devri insanlığa hiç mutluluk getirmedi,

Bugüne kadar yaşananlara yeter diyelim,

Canlar AĞAÇLARIN DEVRİ'ne hep birlikte geçelim,

Herkes ağaç dikebilsin,
Dünyamız güzel olsun inşaallah,

Sevgiyle,